top of page

Aile Tarihi

           Geçmişten bugüne; geldiği soyları bilmek pek az aileye nasip olmuştur. Elkorek Ailesi de bilinen 250 yıllık tarihi ile bu şansa sahip olan ailelerden bir tanesidir.

            Irklar skalasında “Beyaz Arap” diye tabir edilen; Lübnan asıllı, kökleri Türk olan bu kavim, genellikle renkli gözleri, beyaz tenleri ve gür saçlarıyla bilinir.

           Orijinal ismi “EL-KORK” olan, ancak zaman içinde “EL-KOREK” 'e dönüşen bu soyadı, Arap Dilinde “KORK” şeklinde okunan “40” rakamını kök alır. “EL” ise İngilizce de ki “The” ile eşdeğer kavramdadır.  “EL-KORK” Arapça da kalıp olarak “The 40th “ yani “Kırkıncı” demektir. 

           “Kırkıncı” olgusu, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun Lübnan'a yolladığı Sancak Beyi Marquis'in kavminden gelen, 40. Mebusu yetiştirmesinin akabinde, Sancak Bey‘inin kendi kavmine “EL-KORK”  diye hitap etmesiyle başladığı bilinen bir süreçten gelmektedir.

           Bu kavime mensup olan bütün üyeler “EL-KORK” ailesi diye bilinir. Bugün halen Lübnan’ın kuzeyinde yer alan ülkenin en büyük liman şehri Tripoli'de adı geçen kavme ait, turizme açık bir adanın ortasında “El-kork Kalesi” mevcuttur.  

         Kavmin bulunduğu coğrafya sebebiyle, aile içinde dilden dile aktarılarak bu soyun Fenikelilere dayandığı bilinmektedir. Fenikeliler aynı zamanda ticaret kavramının kökenlerini oluşturan ilk tüccar ırk olarak bilinir ve günümüz ticaret sisteminin temellerini atan değerli bir kültüre sahiptir.

         Dünya üzerinde sınırlı sayıda olan bu soyada sahip her bireyin kan bağı vardır. Bu değerli ünvan, soyadı kanunu yürürlüğü girene dek korunmuş ve ilk resmi tescilli Türk Vatandaşı olan Abdül-Baset ELKOREK tarafından Osmanlı Hükümdarlığı sırasında kendi soyadı olarak kayıt altına alınarak belgelenmiştir.

          Abdül-Baset Elkorek, Lübnan 'da başladığı Tıp ve Eczacılık eğitimine dönemim en sofistike kenti olan İstanbul'da devam etmeye karar verip buraya gelir. Kendisi, ailesine ait büyük bir çiftlik evinde yetişmesi sebebiyle şifalı bitkileri ve ilaç yapımında kullanılan temel maddeleri öğrenerek yetiştirilmiştir. Altyapısı kuvvetli olan bu bilgileri, aldığı tıp ve eczacılık eğitimiyle birleştirerek çeşitli ilaçlar ve şifalı kürler yaratmaya başlar. Yüksek tıp alanında eğitim hayatının bitmesiyle önce Osmanlı ordusuna katılmış ve bir süre sıhhiyede hekimbaşı olarak görev aldığı esnada savaşın acımasız gerçekleriyle yüzleşmesinin ardından, gerek daha huzurlu bir coğrafya arayışı gerekse içindeki "Yeni Dünya" merakına hakim olamayarak gemiyle önce Londra'ya, ardından transatlantik ile New York 'a geçer. (20. yy başlarında Asya ve Avrupa kıtaları "Eski Dünya", Kuzey ve Güney Amerika kıtaları ise "Yeni Dünya" olarak adlandırılmaktadır). Bir süre New York'da yaşadıktan sonra içindeki şifayı doğadan yaratma merakı ve ruhundaki gezgin güçlerini birleştirince tedavilerini, çalışmalarını ve araştırmalarını sürdürmek amacıyla Brezilya topraklarına; Amazon Nehrinin kolları ve Atlas Okyanusu’nun arasındaki "Pernambuca" bölgesine yerleşme kararı alır.

 

          Zaman ilerledikçe, yarattığı bu doğal-bitkisel ilaçların kullanımı ve iyileştirdiği insanlarından dilden dile aktardıkları ünü sayesinde Brezilya'nın bu bölgesinde: şifa dağıtan "Dr. Turco" olarak tanınmaya başlar. Abdül-Baset Elkorek'in tıp ve eczacılığa olan yoğun tutkusu, kendisini ilerleyen yıllarda doğacak olan 6 çocuğundan 2 tanesini hekim olarak yetiştirerek gösterecektir.

 

           Yıllar geçtikçe, kendisi de bilfiil ticaret yapmaya başladığı esnada, günümüzde bağımsızlığını kazanmış ancak o dönem Brezilya Devleti'nin bir parçası olan Güney Karayipler'deki Antil Adalar zincirinde bulunan "Barbados" adasında konumlanan, “Watts Warehouse” adlı İskoç teksil firmasının sahiplerinin genç kızı Clara-Olivia Watts'ın amansız bir hastalığa yakalandığı ve Güney Amerika‘daki hiç bir doktorun bu hastalığına çare bulamadığı haberi bölgede duyulmaya başlar. Bilgisine, eğitimine ve tecrübelerine güvenen Dr. Turco şansını denemek üzere 3500 km uzaklıktaki Barbados Adası‘na, yani Karayipler‘e doğru yola çıkar. Clara Olivia Watts‘ı iyileştirmeye yemin eden Dr. Turco, tüm uğraşları ve çalışmaları sonucunda, belki değerli bilgileri, belki de aşkın gizemli kimyası ile bu amansız hastalığı yenmeyi başarır. Sonucunda Watts ailesinin sonsuz saygı ve güvenini kazanan Abdül-Baset Elkorek ve Clara-Olivia Watts birbirlerine aşık olarak 1914 yılında Brezilya'da evlenirler.

 

          Watts Ailesi başta soylarının bozulacağını düşünerek bu evliliğe karşı çıkmış fakat Abdül-Baset Bey'in başarısından, tıp bilgisinden, kültüründen ve soylarının geçmişinden etkilenerek bu evliliğe onay vermişlerdir. Sonuç itibariyle, Watts ve Elkorek ailelerinin birleşmesi bu şekilde doğmuştur. Günümüzde Abdül Baset Bey'in soyundan gelen bütün Elkorekler'de bu mucit İngiliz kanı varlığını korumaktadır.

 

         Çünkü Watts ailesinin en değerli mirası, soylarının İskoçyalı mühendis ve mucit “James Watt “'dan gelmiş olmasıdır. James Watt; dünyayı değiştirmiş bir icadın: "Buhar Makinesi"'nin mucididir. Buhar Makinesi; Treni götüren lokomotifin, okyanusu geçebilen büyük gemilerin, fabrikalardaki seri üretim sisteminin babasıdır.

 

          Abdül-Baset ve Clara-Olivia Elkorek İskoçya, İngiltere veya İstanbul'a yerleşmek yerine Brezilya'da kalma kararı almış ve 6 çocuklarını da bu ülkede dünyaya getirmişlerdir. Clara Olivia ve Abdül Kadir Elkorek, hayatlarını gezginliğe ve yardıma adamışlardır. Brezilya serüvenleri esnasında; Meksika, Panama, Kolombiya, Venezuela, Peru, Bolivya, Arjantin ve Uruguay‘da uzun senelerce dolaşmış ve buralarda yardıma muhtaç köylerdeki insanlar için tıbbı malzeme ve ilaç temin edip hekimlik erbaplığını gerçekleştirmişlerdir. Bu esnada ELKOREK çiftinin 6 çocukları olmuş ve her bir çocuk Güney Amerika doğumlu olmuştur.

 

*Prof. Dr. Münir Elkorek (1915-2005), Barbados -

*Dr. Sheriff Elkorek (1916-1978), Barbados -

*Ahmed Elkorek (1919-2009) Pernambuca -

*Muhammet Elkorek (1921 -1976) Pernambuca -

*Abdül-Kadir Elkorek (1923-2005), Barbados -

*Emira Elkorek (1925 - 2001) Manaus Amaazonas -

 

          Abdül-Baset bey, Clara-Olivia hanım ile evliliklerinin ilk yılları esnasında gerek ticaret hayatının gelişmesi, gerekse çocuklarının daha iyi şartlarda eğitim alması amacıyla Barbados adasından Pernambuca bölgesine geçmek ve ailesine bir ev satın almak amacıyla önden tek başına anakaraya geçiş yapmıştır. Ancak tam o esnada Dünya Savaşı başlamış ve bölgedeki denizaltıların bütün yolcu gemilerini batırmaları sebebiyle deniz ulaşımı iki sene boyunca tamamen durmak zorunda kalmıştır. Öncesinde, ikinci çocuğuna hamile olan Clara-Olivia doğum yapmış ve iki erkek evladını bu zorlu süreç boyunca tek başına yetiştirmiştir. Savaşın ardından en son 1 aylıkken gördüğü ilk oğluna ve daha önce hiç görmediği ikinci oğluna kavuşan Abdül-Baset Bey, bu olaydan sonra ailesine daha sıkı bağlanmış ve onların mutluluğunu her zaman birinci sıraya koymuştur. İlerleyen senelerde, oğulları üniversite çağına geldiği zaman, daha iyi bir eğitim almaları amacıyla eski dünyaya geri dönmeye karar vericeklerdir.

 

          23 Senelik Güney Amerika macerasının ardından, 1933 yılında önce Lübnan, sonrasında temelli olarak İstanbul'a yerleşen Elkorek Ailesinin fertleri bu şehirde bambaşka bir serüvene ilk adımlarını atmıştır. Ömrünün geri kalanını İstanbul'da geçiren Abdül-Baset Elkorek'in 5 erkek 1 kız çocuğundan 4'ü tıpkı babaları gibi; ruhlarında bulunan gezgine hakim olamayarak başka ülkelere göç etmişlerdir. Prof Dr. Münir Elkorek ve Dr. Sheriff Elkorek babaları gibi hekimliği seçerek Lübnan Amerikan Üniversitesi'ndeki Tıp Eğitimlerinin ardından çalışmalarına bu ülkede tıp alanında devam etmişlerdir. Ahmet Elkorek Büyükada 'da tanıştığı, güzelliğiyle meşhur bir Rum kızı Alexandra'ya aşık olarak Yunanistan'a yerleşmiştir. Muhammed Ali Elkorek Miami 'ye taşınarak hayatını burada kurmuş, Emira Elkorek ise evlenerek Katar'a yerleşmiştir.

 

          İstanbul'a geri dönen Münir, Sheriff ve Abdül-kadir Elkorek'in halen çocukları ve torunları burada yaşamaktadırlar. Babasıyla beraber İstanbul'da kalan ve en küçük erkek evlat olan Abdül-Kadir Elkorek, ise 9 yaşından itibaren ticareti öğrenmesi ve meslek erbabı olması amacıyla babası tarafından Kapalıçarşı'ya yerleştirilmiş ve günümüze kadar Elkorek Ailesi’nin kuyumculuk ve mücevherat sektörüyle olan ilişkisinin temellerini atmıştır. 1934 senesinden çıraklıktan girdiği Kapalıçarşı serüveni 1945'e gelindiğinde Zincirli Han'da küçük bir dükkan ile devam etmiş, aile zaman içinde atölyeler ve mağazalar ile büyüyerek bugüne kadar faaliyetlerini sürdürmüş ve halen sürdürmektedir.

 

          Abdül-Kadir Elkorek, 1950 senesinde Şam Eşrafı Umay aşiretinden Handan Elkorek ile hayatını birleştirerek, Osman ve Orhan Elkorek adında iki erkek evlada sahip olmuş ve onları da kendi gibi bu değerli mücevherat kültürünün içinde büyütmüştür. Ailenin İstanbul ve Kapalıçarşı geçmişi buradan gelmektedir. Bugün hala Elkorek Ailesi'nin oğulları ve torunları mesleklerini devam ettirmektedirler.

 

         Elkorek Ailesi, Fenikeliler'e uzanan kökleriyle, Lüban Tripoli Limanı'nda başlayan serüvenleriyle, Titanic batmadan 1 yıl önce Amerika'ya oradan da Brezilya'ya göçen şifa dağıtan Dr.Turco büyük dedeleriyle, Buhar Makinesi'ni icat eden mucit İskoç James Watt'ın kanından gelen soylarıyla, Karayipler'deki "Barbados" Adası'ndan gelen dedelerinin Kapalıçarşı ve mücevher kültürü ile, oğullarının Nişantaşı'nda kök salmasıyla, torunlarının ise Kanyon’a kadar uzanması ile, eşine az rastlanır, enteresan serüvenlerinin ışığında; geçmişinden bugününe güç ve ilham alarak eşsiz mücevherler tasarlamakta ve yaratmaktadırlar.

1978 Yılında Osman-Orhan ELKOREK Kardeşler tarafından kurulan “Pandantif“, 35 yıllık mazisiyle Nişantaşı, Rumeli‘nin ilk mücevher mağazası ünvanını taşımaktadır. 

       Aile, 1945 senesinde Abdül-Kadir ELKOREK ile çıktığı bu yolda geçtiğimiz 70 yılı aşkın süredir, Türk Mücevher Sektörü ve cemiyet tarafından değerli saygınlığını, sonsuz güvenilirliğini korumaktadır.

       1980 yılından beri “ Pandantif ” markası adı altında yoluna tek başına devam eden Orhan ELKOREK; klasik pırlanta uzmanlığının yanı sıra, Antika Osmanlı Saray mücevherleri, Avrupa Art-Deco ve Art-Nouveau dönemlerine ait mücevherler konusunda Türkiye'nin kendi alanında en bilgili, önde gelen duayenlerinden olmuştur. Uzun seneler boyunca Fransa, İngiltere, Belçika, Lüxemburg, İtalya ve İsviçre'de faaliyetlerini sürdüren Orhan ELKOREK, bu ülkelerdeki sayısız müzayededen topladığı nadide mücevherlerin ülkemize getirilmesini sağlamıştır. Antika mücevherlere olan ilgisi artarak devam ederken, bu antika merakı zaman içinde objeler, tablolar ve sanat eserlerini de beraberinde getirmiştir.

       Başlarda hobi olarak başladığı sanat koleksiyonerliği zaman içinde bir tutkuya dönüşürken, özellikle Fransız Ekolü Çağdaş Türk Ressamları ve Ermeni-Rum asıllı ressamlar ilgi alanı olmuştur. Öyle ki Orhan ELKOREK, “Türkiye’de 1950 sonrası görsel sanatlar koleksiyonculuğunun gelişimi (Visual Art Collections in Turkey after 1950)“ adlı Yüksek Lisans Tezi'nde Türkiye'nin en büyük Resim Koleksiyonerleri arasında gösterilmiştir. 2005 yılında Yahşi Baraz'ın Contemporary İstanbul 2007 – “Sanatın Mesenleri“ adlı akademik çalışmasında ve kataloğunda, Oya & Bülent Eczacıbaşı, Vitali Hakko, Can Elgiz, Suna & İnan Kıraç, Mermerci Ailesi, Sabancı Ailesi, Monik & Çeri Benardete , Ümit & Cem Boyner, Nezih Barut, Rahmi ve Ömer Koç gibi Türkiye‘nin en önemli sanat tutkunları arasında listelenmiştir. İçeriğinde Orhan ELKOREK

gibi isimlerin, koleksiyonlarını oluştururken toplumda birer itici güç ya da lokomotif rolünü üstlendiklerinden bahsedilmiştir. 

       Kendisi, başta Raffi Portakal adına olmak üzere, Beyaz Müzayede, Antik A.Ş. , Maçka Mezat ve Bali Antik gibi Türkiye'nin en büyük müzayede evleri adına antika ve çağdaş mücevher eksperliği yapmış, yıllarca bu konudaki bilgisine defalarca başvurulmuş ve adına ithafen bir çok katalogda teşekkür edilmiştir.

       Sahip olduğu sanat eserleri ve mücevherler, Türkiye'deki başlıca müzayede evlerinin yanı sıra Sothebey’s ve Christie’s müzayede evlerinde de bir çok kez satışa çıkarak sergilenmiştir. Koleksiyonundaki değerli sanat eserleri hayattaki tek aşkı ve 30 senelik eşi ile birlikte  “Serra & Orhan ELKOREK Sanat Koleksiyonu“ adı altında çeşitli kataloglarda ve sanat kitaplarında bir çok kez yerini almıştır.

       

       Merhum Orhan ELKOREK, 2010 yılının Haziran ayında aramızdan ayrılmış ve sevenlerini, ailesini ve dostlarını derin bir üzüntü içerisinde bırakmıştır. Ailesine bıraktığı ismini, sanat mirasını ve değerli misyonunu, kendi vizyonları ile oğulları Emirhan ve Alican ELKOREK devam ettirmektedirler.

O R H A N  E L K O R E K 

bottom of page